İslamofobiye Karşı Hakikat: Küresel Vicdan Uyanıyor Mu?
Gündem

İslamofobiye Karşı Hakikat: Küresel Vicdan Uyanıyor Mu?


25 October 20255 dk okuma86 görüntülenmeSon güncelleme: 05 December 2025

İslamofobi, 20. yüzyılın sonlarında yaygınlaşsa da kökleri çok daha eskiye dayanıyor. Haçlı Seferleri, Endülüs'ün yıkılışı ve Osmanlı'nın Avrupa'daki yükselişi gibi tarihi olaylar, bu korku ve düşmanlık dilinin temelini oluşturmuştur. Günümüzde ise İslamofobi, sadece bireysel önyargılarla sınırlı kalmayıp, siyasi, ekonomik ve psikolojik boyutları olan küresel bir ayrımcılık mekanizmasına dönüşmüştür.

İslamofobi: Küresel Bir Sorun

Pew Research verilerine göre Avrupa'da Müslümanlara yönelik ayrımcılık son 5 yılda %42 artmıştır. OECD'nin 2023 raporu, iş başvurularında Müslüman isimlerin reddedilme oranının %67 olduğunu göstermektedir. UNHCR verileri ise Müslüman mültecilerin %53'ünün temel insan haklarından mahrum bırakıldığını ortaya koymaktadır. Bu veriler, İslamofobi'nin ne denli ciddi bir küresel sorun olduğunu açıkça göstermektedir.

Batılı bir gazetenin karikatüründeki hakaret dolu çizgilerden, Asya'da bir caminin duvarına yazılan nefret sözlerine kadar uzanan bir yüzyıldayız. İslâmofobi, modern dünyanın kanseri haline gelmiştir. Peki, "Yeryüzündeki tüm mahlûkat Allah'ın ailesidir" hadis-i şerifinin muhatabı Müslümanlar, bu hastalıklı zihniyete karşı nasıl bir mücadele stratejisi geliştirmelidir?

Hakikat Diplomasisi ile Mücadele

İslamofobi ile mücadelede hakikat diplomasisi önemli bir rol oynamaktadır. Kültürel diplomasi, eğitim ve kültür kurumları aracılığıyla farklı topluluklar arasında köprüler kurmayı amaçlar. Örneğin, Türkiye'nin çeşitli eğitim ve kültür kurumları 60 ülkede kültür köprüsü kurmaktadır. Malezya'nın İslam Medeniyeti Müzesi, yılda 2 milyon ziyaretçiye İslam'ın estetik mirasını tanıtmaktadır. Katar'ın Doha'daki Kütüphanesi ise 1 milyondan fazla kitap ile bir ilim merkezi olarak hizmet vermektedir.

Esas olan İslâm hakikatini tebliğin modern yöntemlerine bakıldığında, İslâmî ilimlerde dijitalleşme oranı %35'lerde kalırken, Hristiyan kuruluşlarında bu oran %78’dir. Müslüman nüfusun %60'ı internet erişimine sahipken, İslâmî içerik üretimi sadece %12 seviyesindedir. İslâm ülkelerinin kültür bütçelerinin sadece %8'i yurtdışı tanıtıma ayrılıyor.

Çözüm Önerileri ve Stratejiler

İslamofobi ile mücadelede çeşitli çözüm önerileri ve stratejiler geliştirilmelidir. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Akademik Diplomasi: Batı üniversitelerinde İslam çalışmaları merkezleri açılmalı ve İslamî ilimlerde doktoralı genç akademisyenler yetiştirilmelidir.
  • Medya Stratejisi: Hakikati ve itibarı üstün tutan uluslararası medya kuruluşları desteklenmeli ve vahye dayalı İslami değerleri yansıtan profesyonel içerikler üretilmelidir.
  • Sivil Toplum Ağı: İslam İş Birliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde İslamofobi İzleme Merkezleri kurulmalıdır.
  • Toplumsal Bilinçlendirme: İslam'ın ilim, fıkıh, itikad ve tasavvuf mirasını temsil eden Müslüman gruplar desteklenmeli ve örnek alınmalıdır.

İslamofobiye karşı akıl, ahlak ve adalet mücadelesi verilmelidir. Bu mücadelede, her ülkenin kendi şartlarına göre bir tebliğ dili ve diplomasi dili oluşturulmalıdır. Avrupa'da yaşayan Müslümanlar, uygun yaşayış tarzı, sabır ve nezaketle İslam'ın ahlaki zarafetini temsil etmelidir. Türkiye, Azerbaycan, Orta Asya ülkeleri ve benzerleri, diplomatik arenada İslamofobi'yi "nefret suçu" kategorisine dahil ettirmelidir. Arap ülkeleri, vahyin hakikatini siyasi çıkarların değil, insanlığın ortak iyiliği ve hidayeti için dile getirmelidir. Afrika, Asya, Avrupa, ABD ve Latin Amerika’daki İslam toplumları, eğitim ve medya alanlarında kendi İslami ifade dillerini üretmelidir.

İslamofobi, bir korku değil, bir boşluk ve algı ürünüdür. Bu boşluğu ve algıyı hakikatle, ilimle, ahlakla, saygıyla ve sevgiyle doldurmak gerekmektedir. Aksi takdirde, başkaları yalanla, korkuyla, algıyla, zanla ve nefretle dolduracaktır.

Sonuç olarak, İslamofobi ile mücadele, sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın sorumluluğundadır. Hakikat diplomasisi, kültürel köprüler kurmak, toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapmak ve İslam'ın gerçek değerlerini doğru bir şekilde anlatmak, bu mücadelede önemli adımlar olacaktır. Unutulmamalıdır ki, vahyin sesi susturulamaz ve İslam'ın bekası kesintiye uğratılamaz. Çünkü o ses, insanlığın vicdanında yankılanır ve Müslümanların halinde yansır.