Hapishanede Keyfilik: Mahpusların Acı Dolu Çığlığı!
Gündem

Hapishanede Keyfilik: Mahpusların Acı Dolu Çığlığı!


09 June 20255 dk okuma2 görüntülenmeSon güncelleme: 09 June 2025

Türkiye Barolar Birliği'nin hazırladığı rapor, cezaevlerindeki mahpusların yaşadığı keyfi uygulamaları ve belirsizlikleri gözler önüne seriyor. Mahpuslar, yaşadıkları sorunları ve hak ihlallerini aktarırken, en çok "keyfi" uygulamalardan şikayet ediyorlar. Bu durum, büyük bir kontrol kaybına ve umutsuzluğa yol açıyor.

Cezaevlerinde Keyfilik ve Belirsizlik Algısı

Prof. Dr. Melek Göregenli'nin katkılarıyla hazırlanan raporda, mahpusların yaşadığı koşulların ve kendilerine yönelik kararların "keyfiliği" ön plana çıkıyor. Mektuplarda, mahpuslar sorunlarını, şikayetlerini ve kendilerine yönelik hak ihlallerini aktarırken, bir meşruluk tartışması yapıyor ve uygulamaları en çok "keyfi" uygulamalar olarak değerlendirdikleri için yerinde ve meşru bulmamaktadırlar. Bu deneyime eşlik eden ikinci çıkarım "belirsizlik algısı" olarak ifade edebileceğimiz duygu durumudur.

Örneğin, ceza infaz kurumlarının ilgili kurullarının denetimli ve/ya koşullu salıverme kararlarını alma sürecinde yaptıkları mülakatlarda sorulan sorular, bu haktan yararlanmanın tamamen kurulun subjektif değerlendirmelerine bağlı olduğunu göstermektedir. Hangi sözcüklerin bir mektupta yer almasının sakıncalı bulunup kendisine verilmeyebileceği, dışarıdan gelen hangi eşyaların hangi nedenlerle sakıncalı bulunabileceği konusundaki belirsizlikler, ne yaparsa başka bir ceza infaz kurumuna sevk edilebileceğini bilememe, kendisiyle ilgili verilen disiplin cezalarına yönelik itirazlarının yerinde bulunması halinde bile, bu cezalar nedeniyle infazının yakılıp yakılmayacağına dair belirsizlikler. Örnekler çoğaltılabilir, neredeyse bütün mektuplarda benzer keyfi uygulamalar ve belirsizlik duyguları, farklı içerikler, örnek olaylarla yer almaktadır.

Keyfilik ve belirsizlik algısı, pek çok başka olumsuz psikolojik sonucun yanı sıra büyük bir kontrol duygusu kaybına, umutsuzluğa yol açar. Sosyal bilimler alanında yapılan çalışmalarda, hapishaneler gibi güçlü toplumsal bağlamların, insanları şekillendirebileceği ve dönüştürebileceği konusunda bütünüyle uzlaşılmış sonuçlara ulaşılmıştır. İster izolasyon, tecrit ister aşırı yoğunluk ya da diğer nedenlerle hapishane ortamları, kapatılmanın yarattığı kendiliğinden olumsuz sonuçlara ek olarak acı verici hale geldiğinde, bu raporda en önemlileri özetlenen zararlara yol açarlar ve mahpuslar serbest bırakıldıktan sonra bu zararın etkilerini veya sonuçlarını ‘özgür dünyaya’ da taşırlar.

Çözüm Üretmeyen Geçici Çözümler

Cezaevleri doldukça yapılan kanun değişiklikleri ve torba yasalara serpiştirilmiş maddeler, sorunu çözmek yerine daha da derinleştiriyor. Kısmi cezaevi boşaltmalarıyla yer açılan cezaevlerine yenileri ekleniyor. Bu durum, ceza infaz sistemindeki sorunların kalıcı çözümlerle ele alınması gerektiğini gösteriyor.

Bir kısım bayram kutlayanların, bir kısım “el öpenlerin çok olsun” diyenlerin, bir kısım muktedirlerin; hiç rahatsız olmadıkları bir konu varsa o da hapishaneleri kanayan yaraya dönüştürmekten zerre kadar utanç duymamalarıdır. Artık bayramlar kutlanmıyor. Kutlamayanların varlığı rahatsızlık veriyor. Çocuklar el öpmüyor, dönme dolaba binmiyor, atlı karıncalarda dönmüyor, pamuk helva alamıyor, yastıklarının altında saklayacakları bayram hediyeleri yok. Bayram harçlığı verecek dedeler çocuklardan mahzun…

Bayram Beklentisi ve Hayal Kırıklığı

Mahpuslar ve yakınları için bayramlar, açık görüş yapabilme umudu taşıyor. Ancak, sevdiklerine dokunabilme ve ellerini tutabilme beklentisi, çoğu zaman hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor. Cezaevi yönetimlerinin keyfi uygulamaları, bu umutları da elinden alıyor.

Hapishanede olduğunu biliyorsunuz. Koğuşunu biliyorsunuz. Görüş günlerinizi, açık görüş günlerinizi biliyorsunuz. Orada olduğunu bildiğiniz mahpusunuzu ziyarete gidiyorsunuz. “Burada yok” diyorlar… Dün götürülmüş! Nereye? “Bilmiyoruz” diyorlar! Sor soruştur, öğrenmeye çalış… Öğreniyorsun… Sevk edilmiş! Uzak bir kent hapishanesine nakledilmiş… Haber bu kadar… Sevkin nedeni, niçini yok… Daha davası açılmamış, hakkında iddianame bile düzenlenmemiş… Sevk edilmiş işte! Kilometrelerce uzağa, git gidebilirsen! Mektup gelecektir, acı dolu. Mektup yakınmalarla dolu olacak. Mahpus için “başka bir ceza infaz kurumuna sevk edilebileceğini bilememe” hali tam bir belirsizliktir. Hapislik üstüne yetmezmiş gibi, keyfilik ve belirsizlik… Kurban Bayramı’nda, kurbanlık koyun gibisin! Kurban, ne hallerdir bu yaşanan haller?

Bu bayram böyle geçti! Geçti mi? Tam anlamıyla acımasızlık, keyfilik, nedensizlik sürüp gidiyor… Sanki düşman gibiyiz! Kapatılmaya “uygun” acının miktarı ne? Cezaevine atılırsan çekeceğin kaç kilo, kaç gram, kaç dirhem ve kaç derece acı uygundur? Cezalandırıcılar bilir! Raporun 87’nci sayfasında yanıtı var! Sayın Göregenli aktarmış… Cezaevlerinde çekilen acılar ve bu acıların sosyal adaletle ilişkisi konusunda önemli çalışmaları olan Nils Christie (1993) “yüksek güvenlikli” ceza infaz kurumlarını “Batı tipi Gulaglar” olarak tanımlıyor. “Ona göre ‘uygun acı miktarı’nı belirleyen, o toplumdaki insani değerler üzerinde gelişen standartlardır, bu bütünüyle kültürel ve politik bir meseledir.”

Cezaevlerindeki keyfi uygulamalar ve belirsizlikler, mahpusların yaşadığı acıları derinleştiriyor. Bu durumun düzeltilmesi için insan haklarına saygılı, adil ve şeffaf bir ceza infaz sisteminin oluşturulması gerekiyor. Aksi takdirde, cezaevleri kanayan bir yara olmaya devam edecek ve toplumun vicdanını sızlatacaktır.